in inventus we trust

bilgisayar;
intel i7 3770k 3.5ghz ivy bridge
corsair psu 1200 gold ax ( birden fazla ekran kartı bağlamanız için yeterli güç)
seagate 2tb sata3 7200rpm ( arşiv amaçlı )
corsair hydro sıvı soğutma ( işlemci için )
corsair 1600mhz 32 gb ram
corsair 240 gb ssd ( işletim sistemi )
corsair 120gb ssd ( photoshop, illustrator için stratch disk, daha hızlı kullanım sağlar )
seagate 1tb ( içerisinde machintosh kurulu )
samsung dvd yazıcı
gigabyte gtx 780 3gb ekran kartı ( 1 ay olmadı sanırım alalı, sanal marketimden, garantili )
gigabyte g1sniper3 z77 anakart
cooler master hayvan gibin kasası
klavye + mouse / logitech g90


sanal marketimden alındı çoğu, temmuz 2012 de, yani bu temmuza kadar garantisi devam ediyor. 6500tl ( şu an toplamaya kalkarsanız aynısını 7800 tlden fazla )

yazdıktan sonra gördüm yurtdışında olduğunuzu :) ama sistem örnek olabilir en azından size :) iyi çalışmalar

megan coupe. az yakıyor

Toyota auris gayet memnunun. Kullanmayı beceremeyenler yokusta zorlanıyor. Direksiyondan manuel bites düsürünce kulla

o paraya sıfır citröen c4 full paket alınabiliyor, f/p açısından da gayet tatminkar.

Hyundai ve Kia'nın dizel otomatik şanzımanı tam otomatiktir. diğerlerine kıyasla gerek arıza bakımından olsun gerekse vites geçişlerin sarsıntısız olması bakımından daha iyidir ancak yakıt sarfiyatı daha fazladır. diğerleri robotize şanzıman kullanıyor. bu şanzıman sisteminde debriyaj baskısı ve balatası vardır. vites geçişleri; sizin gaza basma açınız, aracın devri vs gibi kriterlerin ecu da değerlendirilmesi sonucu yapılır. bu süreç bazı modellerde vites geçişi esnasında yığılmaya sebep olabilir ancak bu sistemde yakıt sarfiyatı çok düşüktür. bunu da düşük süratte yüksek viteste giderek sağlar. aracın sürekli düşük devirde olması performans anlamında eksi olabilir ama spor mod ya da efruzun dediği gibi direksiyondan vitese müdahale ile aşılabilir.

özetle: test etme imkanın varsa corolla ya da aurisi kesinlikle öneririm.

bravo 1.6derim 300nm tork:)

bravo 1.6 +1
120ps 300nmtork. dizel otomatik. inanılmaz bir performans.

GM Discovery'yi sıfır alırsın. Güzel telefon. S3 mini çok küçük, GMD'nin ekranı çok daha büyük. Özellikleri de S3'le aynı.

Sıfır gmd öneriyorum. s3 kullanırken aldım, gayet memnunum.

samsung miniler iyi değil.

gmd +1 diyorum

bu fiyatlara ikinci el almana gerek yok. biraz daha koyabiliyorsan 800tl'ye moto g al bence. hem ozellik olarak cok iyi bir telefon hem de guncellemeleri dogrudan google'dan aliyor. yani guncellemeleri en gec 2-3 hafta icerisinde alirsin. aylarca beklemene gerek kalmaz.

www.teknolojix.com

General mobile discovery 650 lira ve kullanan arkadasim cok memnun.

RAM'inin en az 1 GB olmasını tavsiye edebilirim.RAM kapasitesine bakmadan Xperia Go aldım, müthiş azap çektiriyor :)

kaftanoğlu, dağcılık malzemeleri (mont, içlik, vb.)

Decathlon

-Gelir vergisi matrahını bilmiyorum.

-Sigortalı hizmet dökümünü SGK sitesinden bilgilerinizi girip alabilirsiniz. esgm.sgk.gov.tr

Sağlık sigortası için sağlık ocağına gidip sorabilirsiniz, hala tüm testleri yapıyorlar mı emin olamıyorum. Akciğer filmi için verem savaş derneği'ne gitmeniz gerekiyor.

kan tahlili ve tetanoz aşısı aile hekiminde ücretsiz, akciğer filmi verem savaş dispanserinde ücretsiz.
idrar tahlili, sağlık raporu ve göz muayenesini de devlet hastanesinde yaptırabilirsiniz. ücreti konusunda bilgim yok.

ama normalde yasal olarak bunların hepsini o işyerinin işyeri hekimi yapmak zorunda. ve bütün masrafları işyeri sahibi karşılamak zorunda. bunları da bilesiniz. bir problem olursa aklınızda olsun.

önceki iş yerinizden sizin adınıza ödenen gelir vergisini matrahıyla beraber öğrenebilirsiniz.
(aslında istenmemesi lazım)

işe giriş muayenesini işe girdiğin kurumunun yapıp yapamayacağını sorarak beleşe getirebilirsin.

bilgi veren tüm arkadaşların büyükse ellerinden, küçükse yanaklarından öperim.

Ayrıca şirket bana "siz bu raporları alın, işyeri hekimimiz sizin sonuçlarınıza göre bir daha muayene edecek" dedi. Yani "sen sağlık raporu için parayı bayıl, ama biz ona güvenmiyoruz, seni bir daha muayene edecez!" minvalinde bir konuşmaydı.

Şu bilgiyi de vereyim, ben ekim ayında bir işe girip çıktım. Verem savaş derneği benden 15 tl aldı.

öyle bir dünya yok. eğer işyeri hekimi varsa işe giriş muayenesini o yapacak. nokta. gerekiyorsa gerekli tahlilleri de şirket karşılamak üzere yaptırabilirler.

ben most wanted'dan sonra hiçbirisinde aynı tadı alamadım öyle söyleyeyim. nfs için underground 2 ve most wanted efsanedir.

son çıkan yarış oyunlarının hiçbiri maalesef, underground 2 ve mistik wanted kadar modifiye imkanı sunmuyor. sokaklardan pistlere bir geçiş hakim piyasada. Fakat size Grid 2 ve Dirt 2-3'ü önerebilirim.

tarz dışı, death race benzeri olarak blur.

ilk defa bir araba yarışı oyunu parmağımı şişirmişti. NFS MOST WANTED. dostum bağımlılık yapıyor.

android ve iphone için, real racing 3

NFS MW bence NFS serisinin son oyunuydu. Carbon falan berbat. Bundan da bi tık daha iyisi NFS 4'tür.

Yani simdi diyorsunuz ki koca oyun endüstrisi yillar geçti daha iyiyi birak NFS MW kadar bir oyun bile cikaramadi öyle mi? İnsan hayret ediyor valla

(bkz: lens flare)

filtresi var bunun.

@eksi sozluk e bir daha geldim
Nasıl yani? Biraz daha açarsan sevinirim.

sorduğunuza cevap değil ama bu pek istenen bir durum değildir. hatta ışık biraz daha şiddetli olursa sensörünüze de zarar verebilir.

@divit
photoshop'la yapmak değil olay, ben kendim yapabilmek istiyorum.

c sınıfi iş güvenliği uzmanlığı belgesi alabiliyorsun, evet.
hayır, kamuya alım pek olmuyor.
mezun olduğun bölümün önemi vardır, evet.

www.n11.com

kesinlikle bu fiyata alabileceğin en iyi çift çekirdek telefondur.

SONY ST25I XPERIA-U süpermiş hakikaten, Xperia L'yi de beğenmiştim ama bu model ihtiyacımı hayli karşılarmış gibi görünüyor. Teşekkürler.

general mobile discovery 16 gb

Çok kararsız kaldım, SONY ST25I XPERIA-U'da belleği 4 gb üstüne yükseltme imkanı yokmuş. Piyasada pek fazla satan yer olmadığı için emin de olamadım.

Bütçeyi biraz daha yükseltip HTC Desire 500 ya da Xperia L'ye mi baksam?

eğer 4 gb yetmez dersen alma sakın, bana yetiyor ve çok memnunum kendisinden. Oldukça hızlı bir telefon, şarjı çok dayanıyor benim ihtiyaçlarımı karşılıyor. ama alt tarafta bir led paneli var sürekli ışıldar o ona göre :)

king lizard +1

HTC Desire 500 ve Xperia L arasında kaldım; az önce Mediamarkt'a baktım, ikisinin de sadece teşhir ürünleri kalmış. GM Discovery hakkında da epey video seyrettim, çok başarılı ama performasının yanında olası bir sorunda yaşayabileceğim servis sıkıntısı beni düşündürüyor.

@things harbi beğendim Xperia U'yu ama bir de benim niyetim telefonu bir 3-4 sene kullanmak. Çabuk eskiyecek ve bir sıkıntı olduğunda servis sorunu yaşarım gibi geliyor.

discovery harika bir telefon ama garantiyle ilgili sorunlar var.

(bkz: #39979249)

ikinci el s3 ya da general mobile discovery başka bir şey alma

sirkeci'de bol miktarda var. (ben ankaralıyım, en iyi seçenek bu olmayabilir.)

ben almıştım bir tane. alet çok ucuz olmasına rağmen filmleri pahalı. yamulmuyorsam 10 poz için 110 tl gibi bir filmi var. böyle plastik bir madde gibi takıyorsun makinenin altına. tabii bu film fiyatı modeline göre de değişir sanırım. çok eğlenceli bir şey ama işte çok masraflı oluyor. yeni modelleri daha pahalı ama onların filmleri biraz daha ucuzmuş. ben sirkeci hayyam pasajı'ndan almıştım. oralarda gezerseniz birçok modeli bulabilirsiniz.

dx.com ama gelmesi birazcık uzun sürüyor.

sanırsam aştiden direk acity'e gidemezsin fakat etimesgut-eryaman taraflarından 540 gidiyor bi tek bildiğim.

2012de yazılmış fakat belki hala geçerliliği vardır, bi bakın:

wowturkey.com

aslında aştiden metroya binip sıhhıyede inip, sonra ordan 540a binip gidebilirsin, en kısa yol bu geldi aklıma.

aştiden metroya binip, ivedik'te inip istanbul yoluna geçip, herhangi bir araca binebilirsin.

karşı taraf yalancı şahitlik yaptırıp hayatını söndürebilir.

Baroya başvurmanız faydalı olabilir, hem prosedürle ilgili bilgi almak hem de avukat sağlanması açısından. Büyük ihtimalle hakkınızda delil bile yok, "fotoğraf çekerken gözaltına alındım, tarafımca yapıldığı söylenen suçların hiçbirini işlemedim" derseniz sorun çıkmaz gibi duruyor. Ancak sivil polisin şikayetçi olarak yazıldığı durumlarda adamla birebir karşılaştırırlar mı, dava ne yönde ilerler bilemiyorum. Avukatlara sormanız iyi olacaktır.

aklanırsın. ceza alırsan daha iyi olur. üst mahkeme- anayasa mahkemesi- aihm diye ilerleyerek sonunda yüklü bir tazminat elde edersin

fotoğrafçı olarak giderken basın kartın yanında mıydı? aksi halde pek bir geçerliliği olmayabilir.

mutlaka bir avukat bul, tanıdıklardan, barodan, çhd'den vs. yardım istemekten çekinme.

diğer yandan, saçma bir savunma kurma, mutlaka avukatına danış.

bu tip siyasi davalarda, daima senin açığını yakalamaya çalışırlar, kaçırdığın süreler, atlayıp gitmediğin yerler vb. olmasın.

Gayet açık, kısa, net ol, derdini açık açık anlat. Fotoğrafçı yerine gazeteci kullan, iddiaları "yalandır." gibi ifadelerle değil, "ben gördüm böyle oldu" gibi ifadelerle reddet.

konuşurken saygısızlık etme, sana dava açılmasının sebebi o hakim/savcı olmadığı gibi, seni bu işten kurtarabilecek insanlar da onlar.

ben bu yollarla bir siyasi davadan kurtuldum (vs.doğu perinçek), umarım sen de kurtulursun.

pek bir şey çıkmaz merak etme. çok kötü bir hakime denk gelirsen belki bir kaç ay verir, o da hükmün açıklanması geriye bırakılır falan, hiçbir şey olmaz. zaten o türden bir sonuca da itiraz edersin. polis saldırısına uğrayan sensin, burada esasında polisin yargılanması gerekiyor. bak memlekette şöyle güzel hakimler var, umarım bunlardan birine denk gelirsin; (bkz: mahkemenin rektöre ve polise verdiği tarihi ayar)

bu arada unutmadan, mutlaka istanbul barosuna ve çağdaş hukuçular derneğine danış.

Bir avukat arkadasa ulaştım sözlükten sagolsun. Gerekli bilgileri verdim. Iddianame bana henuz ulaşmadı Pazartesi iddianameyi alacağım. Ondan sonra gerekli savunma yazıları vs. yazmada yardımcı olacaklar.
Basın degilim olayları takip etmek isteyen bir foto-gözlemci olarak orada yer aldım. O donemki fotograflarım ve yorumlarımı paylaşmıştigim duyuru ekşiduyuruda gezinin ilk 3 haftası boyunca üstte kalmıştı belki hatırlayanlar vardır.
Hala öğrenciyim bu donem okulum bitecek. Duruşmanın oldugu tarih finallerimin başladığı güne denk geliyor. Umarım sıkıntılı bir donem yasamam.

Daha once benzer bir durusmaya cikmis biri olarak soyleyeyim, durusma tamamen hakimin inisiyatifinde. Sen ne desen de o yonlendiriyor yani. Ters dusmemeye calis. Zaten kalabalik bir durusma olur, benzer ifade verirsin. Chd ya da seninle birlikte yargilanacak orgut uyeleri varsa onlara ulas avukat isini hallederler, ama siyasi savunma verip vermeyeceklerini sor bence bi.
Em kotu hapis cezasi alirsin yuruyus kanununa muhalefetten ve hukmu erteelenir.

yeni baslayan biri icin raket o kadar da onemli degildir, decathlon magazalarindaki herhangi bir raket is gorecektir.

100-200 tl arasina orta veya kismen ust duzey bir raket bile alinabilir.

ben tenise başlayınca gittigidiyor'dan ikinci el wilson almıştım, hala kullanıyorum. gayet de ucuzdu.

selex'ten uzak durmasını önerebilirim. tenis ustası değilim ama yeni başlayanlar için raket değildir lafının da çok yanlış olduğunu düşünüyorum. saçmasapan raketler yüzünden sakatlanabilirsiniz. selex berbat.

3. bu.

benim 2. bi hesabım var ama daha hiç kullanmadım onu. sözlük hesabımı bilen bazı arkadaşlarım var, onlar duyuruyu da keşfeder bakarsa buralara diye soramayacağım bir şey olursa diye yedekte tutuyorum onu.

Bi tane daha hesabım var ama hiç kullanmıyorum. Toplamda 2 3 kere girmişimdir.

Bu hesap haricinde 4-5 tane var ama bir tanesini aktif olarak kullanıyorum, ötekiler hazır alım varken dursun diye aldıklarım, belki lazım olur..

benim yok, gerek oldugunu da dusunmuyorum. istedigime cevap veriyorum. her zaman da burada degilim, zaman zaman kontrol ediyorum sorulari/duyurulari. bazen soylenmesi gerekeni onceden soylemis oluyorlar, onlara da tekrar cevap vermiyorum.

bir cogunun var, herkesin yok

dört vardı, sözlük yazarı olarak kullandığım hesap duyurudan uçuruldu, kaldı üçh. hepsini aynı üslupla kullanıyorum halbuse neden öyle oldu anlamadım. mod bi online oldu bi baktım 10 tane mesajım ardışık silindi. sözlükteki hasımlarım ispiyona boğdu helhalde. neyse bu ayrı mesele. çok bi korelasyon yok ayni. hatta sözlük hesabımla daha acımasızca yardırdım hep. daha polemikçi oldum. don lastiği gibi uzattım meseleleri.

benim 2. hesabım yok. 6 senedir duyuruyu kullanıyorum ve gözleminin de tam tersini düşünüyorum aslında.

benim de 2. hesabım yok. ama birkaç hesabı olan arkadaşlarım var. genelde soramadıkları sorular için kullanıyorlar.

13-14 hesabım var. eksisozluk acc leri 300 liraya kadar alıcı buluyor.

bir hesabım daha var ama trollük veya özel soru için değil. hatta sorduğum sorulardan ben olduğumu anlayanlar bile olmuştu. yedek hesap, ne bileyim sözlükten atılırım ya da çıkarım bi' şey olur, kenarda dursun diye.

sözlük hesabımı dava sürecinde olduğum için kullanamıyorum, malum deşifre edildi yerden yere vuruldu vs.

ama olur da sağ çıkarsam o süreçten bu hesabı kullanmaya devam ederim herhalde.

tek hesap.

sadece 1 hesabım var hiç gerek duymadım, ancak geçen gün ağır bir hastalık geçiren genç yakınımla ilgili bir şeyler sormak istedim, ama burayı okursa belli mi olur anlar onun hastalığı ile ilgilendiğimi filan diye soramadım.

işte bir tek o zaman ikinci hesap olsa sağlıkla ilgili sorumu sorardım dedim kendi kendime :(

tek hesap

sadece günün birinde ekşi hesabını uçurursam diye şu son kullanıcı alımlarına denk gelince aynı nick ile internet kullanıcısı hesabı aldım.

benim de yedek hesaplarım vardı. nedeni sanırım bılınır olmaktan hoslanmıyor olmam. ama hıcbırını aynı anda kullanmadım. sonra da kapattım. su an tek hesabım var.

nicki dire straits olan birini hayal kırıklığına uğratmak istemem tabii ama başlama yaşı önemli diye biliyorum (:

(hiçbir şey azmin önüne geçemez)

sib olmasına dikkat edin daha kolaymış sanırım.

edit : aklım klarnete gitmiş. pardon.

bi your latest trick çalarsın artık ondaki saksafon solo beni benden alıyor.

O sazin adi saksofon. Benim nacizane tecrubem su yonde; hangi sazi alirsan al, secerken calmayi iyi bilen birinden yardim al.

Etrafinda yardimci olacak kimse yoksa seni iyi saksofonculara yonlendirebilirim. Ama muhtemelen ucreti mukabilinde yardim ederler.

dostum, hangi hocaya gitsen sana bir süre kendi enstrümanın olmadan yardımcı olacaktır. sonrasında da deneyip alabilirsin.

hangi şehir?

tefal kullaniyoruz evde. ve 30 yasinda bir tencere. bana misin demedi 30 yildir. sadece cota lastigini arada degistirmemiz gerekti.

fissler diyorum

fissler

Aşırı köpüklenip düzgün durulanmaz muhtemelen.

evet var.

sabun tam olarak erimiyor (çözünmüyor) suda, koyduğundan biraz daha küçük olarak geri çıkıyor.

mamafih, bunun yerine sabunu rendeleyip koyarsan herhangi bir sıkıntı olmuyor.

p.s. ben yıllardır sabun ile çamaşır yıkaayan insanım (makinada) hiç fazla köpük şikayetim olmadı.

Sabun en az 50 derece saniyorum eriyebiliyor kendi kendine. Rendeleyip sicak suda biraz bekletip camasir makinasinin deterjan haznesine koyabilirsiniz. Fazla kopuk olusmaz ortalama 50-70 gr sabun kullanirsaniz. Sabunlariniz renkli ise camasirlari boyayabilir.
Haznesine demeniz yeterli olurdu bu arada, hazne kismi kulaga cok hos gelmiyor.

biz tülleri yıkarken koyuyoruz makinaya. bütün evin tülleri yıkandığında bile bitmiyor o sabun. hem daha beyaz çıkıyor, hem de mis gibi kokuyorlar. durulamaya geçmeden önce çıkarın sabunu veya yıkama bittikten sonra çıkarıp, ekstra durulama yapın. güzel kokulu sabun kullanın. kullanacağınız sabun, beyazlarda mutlaka renksiz veya beyaz olsun.

Ne zaman, neden ve nereden ?

birden bire boşalan yolların ortasına mısın?

acilen, sebepsiz, birden bire boşalan yolların tam ortasından..

git kendini çok sevdirmeden.

Bence kal yerinde, sende gidenlerde olma.

Buraya gel. Ben gidiyorum perşembe günü.

direk git, dümdüz

tost makinası için moulinex (mulineks işte) önerebilirim, evet.

hem tost hem waaffle yapanları şukela.

tost makinesinin plakalari cikarilabilen olanlarindan al. temizlemesi cok pratik oluyor.

sökülüp takılan plakarın takıldığı yerin sağlamlığına dikkat. Bende arçelik var 2 yıl geçmeden çıkıyor yerinden. kapağı kaldırırken plak düşüyor ve hiç hoş olmuyor

arzumun tost makinesi de güzel, baya memnunum ben.

yani bence al sonuçta çok güç isteyen birşey yapmayacaksın. ha ama daha ucuza da rakip tabiki var. ek olarak derken onu anlamadım.

edit: haa rami en az 8 gb olursa çok iyi os x mavericks ile mac çok ram yiyor, ayrıca harddisk kesinlikle ssd olsun. birde arada cd ile ilgili işin çıkarsa diye yanına external cd-rom alabilirsin.

başkası mı kriterin yine bir mac ise(pro air vs.) intel hd 4000 olan bir air en kral filmi bile izletir. hani kendi ekranında zaten izletir de thunderbolt kullanacaksan tvde falan da izletir her türlü hd 4000. onun dışında notebookları geç zaten kuru kalabalık.

Bilgisayar uzmanı değilim ama bir kullanıcı olarak 3 ay önce 13 inç air aldım. Gayette memnunum. kullanım olarak hiçbir sorun olmadı ki windowsdan osX'e yeni geçmeme rağmen. ardından kullanışlı da, kısa yollarına alışınca çok güzel oluyor. açılıp kapanması ise çok kısa sürede oluyor ki benim eski bilgisayarımın açılıp kendine gelmesi 6-7 dk'yı bulurdu. eminim windows lardada bu özellikte bilgisayarlar vardır. inceliğiyse gerçekten çok güzel taşıma yönünden hafifliği, inceliği, güzel şeyler. alırsan pişman olman çok zor. benden bu kadar. :)

dediğim gibi yapacakların çok sistem istemeyen şeyler bence pek gerek yok. ama harddiski çabuk doldururum diyorsan daha yüksek kapasiteli alabilirsin.

yetecek parayı çıkardım, çıkaracağım yazdığına göre bu cihazı bir anda alabilecek kadar maddi durumun yok sanırım. aslında yapacağın işler için gerçekten mac'e gerek yok. ama illa mac kullanma hevesin varsa al tabi en azından stabil güzel bir işletim sistemi var.

film için retina ekranlı olanı da gereksiz 2k filmler çıkmadığı sürece. 1920x1080/1200 varsa onu al.

paran azsa tamamlamak için çal çırp naparsan yap o mac i al kanka.

daha sonra ram takilmadigi için fazladan 8gb ram almani tavsiye ederim.

nasıl ram takılmıyormuş şapşik öyle bi takılıyor ki takmayı bileceksin.

Macbook Pro kullanıyorum sakın air alma! biraz daha para biriktir PRo al ömür boyu kullan.

önerim, samsung ativ book.

hdd>ssd oldukça her modeli senin işlerini rahat rahat görür.

hem de paran cebinde kalır.

hd4000 ile keyifli oyun oynayamazsın. Thunderbolt portu sabit geliyor üstünde, ekstra birşey değil. Televizyona/monitöre çıkış istiyorsan gerekli thunderbolt/dvi, thunderbolt/hdmi vs kabloyu alman lazım.

Ram upgrade ediliyor diyen arkadasa bakma. Airlarin rami anakarta entegre omur biyu degismiyor.

@skatheist, kablodan bahsediyorum. hd 4000 ile ilanı açanın kriterlerine göre hangi oyunu oynayamayacak. adam zaten temelde oyun oynamayacağım diyor.

@eksi sozlukte eksiyen adam, sen getir ben takarım.

Chevrolet'e hiç bulaşma yakında avrupadan cekiliyor, parça sorunu servis sorunu yaşarsın.

Çok yakıyor. Tüplü olmasına rağmen...

daha kötü olamaz.

yaktığı gibi, gaza ne kadar bastığının pek bir önemi olmayan arabalardan.

yol tutuşu iyi,rampada güçsüz,mucurlu ziftli sert yolda yol sesi olduğu gibi içerde,direksiyonu ağır ve sert,motoru sessiz.performans için 3000 devir ve üstünde kullanmanız lazım 3000 altında baygındır.

batarya süresi iyi olsa da çok çabuk yiyor bataryayı. ben şarja takılı kullanmak zorunda kalıyordum. telefonu telefon olarak mı yoksa modem olarak mı kullanacaksınız onu anlamadım.

öyle bir telefon yok pankuş

yani normalde 1 günü çıkartıcak telefon bulursun ama hotspotu kullanıp da 1 gün çıkartacak telefon yok.

hotspot su gibi içer bataryayı

joiku'ya bi arkadaşım parola koyamıyor ama onun mallığı mı bilmiyorum. bilgin olsun. ha bi de hotspot açıkken 5-6 saatten fazla giden telefon olduğunu sanmıyorum.

Nokia kullanırsan en fazla dört saat dayanır. Demedi deme. Android kullan. Mesela galaxy advenced ş veya s3 mini.

şarjlı kılıf veya mobil modem denemeni öneririm.

yürüyerek gidebilirsin. saat 5te kapanır.

arkadaşlar şaka mı yapıyorsunuz yürüyerek ya da taksiyle gidebileceğimi ben de biliyorum nasıl gidicem yol tarifi istiyorum. yürüyerek git yazmışlar. çok zekisiniz aq.

otelden çıktığınzda solunuza dönün ve yürümeye başlayın.
akay kavşağına (araçlar için alt geçidin olduğu yer) gelince yine sola dönüp bulvara çıkın.
bulvara geldiğinizde sağa dönüp (köşede başbakanlığın taş binasının olduğu yön yani) dümdüz yürümeye başlayın
sırasıyla belçika konsolusluğu, kök çarşısı (meşrutiyet caddesi girişi) önünden geçeceksiniz.
biraz daha ilerleyince önünüze gelecek yani şube.

aga hiçbir şey yapmadan kuzeye gidiyorsun. tahminimce 1 kilometreden biraz az yürüyünce karşına çıkacak.

in pyjamas'ın tarifine küçük bir düzeltme. otelden çıkınca sağa döneceksin. hastaneden çıkmış gibi düşünürsen de sağa.

Ben alabiliyorum. Mırın kırın ediyorlar ama poşetim var çantam var koyarım göstermeden çıkarım diye üsteleyince satmayan bayi görmedim.

10 dan önce alıyorum. çok da zor olmuyor. ama asla 10 dan sonra mekan sahibini zorlamıyorum, olur da oralarda biri görüp şikayet ederse büyük bir cezası var. bir kaç şişe için değmez, adamı riske sokmak.

tabi bu yasanın varlıgı ayrı bir durum yani, ona hiç girmiyorum

İlk çıktığı zamanlarda sıkıntı oluyordu. Sürekli gittiğiniz, tanıdığınız tekel bayisi varsa verirler.
İlk defa gidilen tekel bayi kim olduğunuzu bilmediğinden satış yapmaz. Ben eskiden olduğu gibi istediğim saatte alkol alabiliyorum, sorun yok.

park köşelerinde içen tipler gibi sıfatın yoksa, eve gidip içecek izlenimi yaratırsan sorun çıkmıyor. denetim de görmedim zaten daha

üstümdeki 2 cevap +1

21:59 a kadar kipada kasadan ödemeni yapabilirsin. 22 oldugunda odeme almiyorlar. disaridaki nobetci tekel bayileri ihbar korkusuyla kesinlikle satmiyor.
yer:trakya

her saatte alırım.

tanıdık olunca veriyor. herkesin de vardır bi tanıdık tekel bayisi sıkıntı yok yani

eve getirtiyorum ben bir yerden.

kadıköy için hiç mi hiç sorun olmuyor, herkes içki bulabiliyor tekellerden, tanıdık olmasa da. bazı tekellerden tabi, hepsinden değil.

ya bi ben mi at hirsizina, serefsize benziyorum? kadikoy'de nereye girsem "yok abi kusura bakma..." diyolar? hatta bi keresinde bi kiz arkadasim "ben aliyim dur, erkek olunca vermiyo bu" deyip girdiydi bi yere, alip ciktiydi hemen.

sivil polise mi benziyorum, at hirsizina mi benziyorum, bana niye vermiyolar?

tüm türkiyenin 'istanbul' olmadığını hesaba katmayan herkes demiş ki; 'tanıdık tekel varsa veriyorlar' diye de, e benim pısırık tekelci saat 10 olunca bırak alkol satmayı, adam kepenkleri indirip kafası önünde evine gidiyor.

ulan allahın eryamanı ya, dağ lan bildiğin azıcık sis inince av malzemelerini koltuğa dizip camların önünde dikiliyorum 'domuz filan inse de ava çıksam' diye.

1-2 kere sordum niye böyle yapıyosun bak üzülüyorum dedim konuştum, 'ya işte tayyip ak parti tüh püh vah' dedi de, e arkadaşım sen daha yasağın ilk gününde 10da dükkanını kapatıp gitmeye başlarsan bu adam senin karını da elinden alır yani.

diyemiyosun tabi bunları, bunların yerine 'tabi sen de haklısın ya işte tayyip reröre' diyebiliyosun, o da bi sike derman olmuyo.

içki içmeyi seven ve zaman zaman bunu fantezi haline getiren bi insanım(şişeleri götüne mi sokuyosun höhöhö diyen ilk arkadaşa selam olsun), saat 11de canım şarap içmek istediğinde çok acayip oluyorum, terliyorum, üzülüyorum, darlanıyorum, duvarlar üstüme geliyor, stres yapıyorum, ne uyku uyuyabiliyorum ne 'aman siktiret yarın içerim' diyebiliyorum.

yani ben kocaman adamım, 2 adet beyin 2 adet göt lobum, 2 adet de taşağım var, devlet bana ebleh muamelesi yapıp 'saat 10 oldu hadi yatağa bakim içki neymiş' dediği zaman çok samimi söylüyorum benim özgüvenim zedeleniyor, gururum kırılıyor.

yani böyle böyle şeyler yaşadıkca insanın bir yerden sonra sokakta gördüğü badem bıyıklı, hacı sakallı insanlar bi acayip görünmeye başlıyor gözüne zira bu insan seni kısıtlama gücünü elinde bulundurabildiğine göre mantıken senden daha üstün bir varlık olmalı, adem oğlu merak ediyor, 'lan acaba benden fazlası ne ki, içini açıp baksam mı' diye tereddüte düşüyor, 'içini açmak' istiyor o çember sakallının ama tutuyor kendini, onların aksine 'sebaat' etmeyi biliyor.

sebaat sebaat nereye kadar tabii, her insanın bir patlama noktası var,

ondan sonra sezarı kim pıçakladı hamua.

dipnot: şahsen bana 10dan sonra içki satan tekel bayiiye bir zabıta ceza yazmaya kalksa ve ben bunu görsem o zabıtanın ensesine solur, kafasını başka yöne çevirmesini sağlarım, aynı kafada olan bir dünya insan olduğuna da eminim.

genelde takılmadığım bir semtte içiyorsam evet olabilir. yoksa zaten tekelci satıyor.

Ben Ankara'nın ücra köşesi Eryaman'da oturduğum için 10'dan sonra açık yer bile yok.

Ben de evde stok yapıyorum; an itibariyle stok sayım durumum şöyle.

-3 şişe viski,
-1 adet 100lük rakı,
-2 şişe likör (nane+kahve),
-bir kasadan biraz az bira,
-bir şişe Türkmen votkası,
-bir şişe normal votka,
-toplamda 5 litre ve üzeri şarap.

bunların evde bulunmasının sebebi şu, canımız çekince içiyoruz. daha ne alalım amk.

komşulardan herhangi bir zaman bulamayna olunca, gelip istiyor. ben de veriyorum içkilerimden. sağolsunlar, daha ertesi günü sektiren olmadı yerine koymakta. hemen ertesi gün geliyor fazlasıyla. gelmese de olur, afiyet olsun.

böyle çözüyoruz derdimizi.

Öyle çok alkolle aeam yok doğumgünü yılbaşı ozel gunler harici. Bir de yazlari akşam sahilde icerim tatildeyken.

Yasa yeni çıkmıştı gerçi o zamanlar ama Didim Altınkum sahilinde vermiyordu tekeller. Yılbaşında da arkadaslarla once bir yerdr yemek yiyip sonra rvde toplanmali bir kutlama olacaktı, alamayız diye 21.30 gibo apar topar kalktık yemekten tatlı yiyemeden :(

Madem saat yasağı getiricen illa, sabah 8 akşam 6 falan yap mesai saatlerini kapsasın 10'dan sonranın mantığı nedir yani.

bizim caddedeki tekel yasaktan beridir 10 çeyrek-10 buçuk gibi kapatıyor. kepengi indirene kadar yetişebilirsem alıyorum.

evet edersiniz

Evde mantolama var çok etkili sanırım :)))

Freekara örneğin geçen ay kaç tl doğalgaz faturası geldi.bir de ev ne buyuklukte?

amariga'da herifin biri bi ev yaptı gendine. duvarları bir metre galınnığında strafornan gapladı. enerji sarfiyatı %90 azaldı.

e kombi ayarını düşür hacı, ne uğraşcan tek tek peteklerle?

Malesef en alt derece 40 zaten

Ben şöyle söyleyeyim.geçtiğimiz ay kar kış olduğundan 3+1 150 m2 evde tum ay acık kaldı kombi.fatura 240 geldi.

programlı bir oda termostatı edenin.

1)evet
2)umursamadığımdan değil tam tersine umursadığımdan
3)baraj altı kalabilecek partiye oy vermeye devam edeceğim, tercihim değişmeyecek

savunduğun mentalite devam ederse türkiye bir yüzyıl daha akp-chp-mhp üçlüsüyle devam eder. bu partilere göre beni daha iyi temsil edeceğine inandığım bir parti varsa niye oy atmıyım? siyaset sadece akp ve anti-akp diye işlemiyor.

varsayalim ki a.k. partisi destekcileri disinda herkes baraj alti partilere oy verseydi, meclisin tamamini bu parti mensuplari olustursaydi, mevcut durumun su andakinden daha farkli olacagini mi dusunuyorsun?

1- evet
2- ben görüşümün mecliste temsilini istemiyorum, sanki oy verdiğim parti barajı geçince beni mi temsil ediyor?
3- baraj üstüne çıkma şüphesi olursa vermem.

1- Evet.
2- Oyum 1. partiye yarasa ne olur yaramasa? Netice itibariyle benim fikrim mecliste yer almayacak. Elbette bu rakamı merak ediyorum ama oy verme sebebim bu değil.

3- Evet edeceğim. Aktif partiler arasında böyle bir taktik düşünüp oy vereceğim parti yok. Dolayısıyla barajı geçemeyeceğine emin olduğum halde fikrini benimsediğim partiye oy vermeye devam edeceğim.

Politikadan nefret ederim ve fazla da anlamam. Ancak "barajı geçemeyecek" diyerek istediği partiye oy vermeyen çok fazla insan var ve aslında kendi oylarını kendileri bölüyorlar, bu çok hastalıklı bir düşünce.

Kendi istediğim partiye oy vermedikten sonra oy vermenin gerek olmadığını düşünüyorum.

senaryo 2:

aştiden -ankaray-kızılay aktarma metroyla batıkent--indiğin mahalle zaten kentkoop,,,işini hallettin, metroya bindin, dönüşte ankamall duragında in gölbaşı minibüslerine bin ankamall önünden işini hallettin mi, gölbaşından çankayaya istediğin yere 2 minibüsle geçersin...

ankara'yı çok özlediğimi farkettim ve evet kesinlikle @senbanabakma yöntemiyle senaryo 2.

hacı yalnız sabah erken gelmen lazım, yoksa bu rota bir günde biraz zor bitebilir.ya da araba kiralamak gibi hızlandırıcıları dene derim ben.

dolap derken buzdolabı ?
şarabın yatık olması gerekir,eğer dikse oksitlenmiştir içilmez.
tabi, benim bildiğim kadarıyla.
ışık falan almıştır buzdolabı ise içilmezden yanayım.

gewürztraminer şaraplar yıllandırmaya müsait diye biliyorum ama saklanma şartlarına bağlı biraz da. dolapta bekleyen derken, nasıl saklanmıştır bilemem tabii.

Icilmez.

içinde koruyucu madde yoksa bozulmuştur. mantarı küflenmiş olabilir, yatık ve soğuk ortamda saklanması gerekiyor.

içmezsen ver de içek. içilir be ya.

o fritözler çok pis leş şeylere dönüşüyorlar. bence fritöz almak yerine kızartmadan vazgeç:)

kızartmadan vazgeçmem gerçekten söz konusu değil, aç kalırım :)

www.hepsiburada.com

Bu diyorum. Daha ucuzlarında kızartma haznesi ayrılıp yıkanamıyor ve o hazneler yıkanmadığında, bir süre sonra iğrenç ve sağlık tehdit edici bir hal alıyor. Bunu almasanız bile, iç haznesinin çıkarılabilir olup olmadığına çok dikkat edin.

Edit: urun.gittigidiyor.com mesela bu ucuz da. Bunu düşünebilirsiniz.

mehtap gerçekten güzel görünüyor güç olarak falan da en yükseği o sanırım gördüğüm kadarıyla o fiyat aralığında. diğeri pahalı kaçıyor ne yazık ki, çok teşekkürler.

o hazneler çıksa da yağ kenara sıçrıyor, kapağına sıçrıyor, makine temizlemiyor, elde yıkaması da iğrenç! benimkini geçen aylarda çöpe attım dayanamayıp, bence hiç başlama..

sinbo

biraz pahalı, ama actifry öneririm. kızartma mevhumu da gayet güzel.

actifry hiç öğrenci evine girer mi yahu. fiyatına değinmek bile istemiyorum.

uğraşmıyor. senin gibi bir aynştayn'a ihtiyaçları varmış. şaka bi yana. uçak dediğin şey zaten şu an teknolojinin en büyük nimetlerinden biri. bence bok atılacak daha yüzlerce sektör var.

sen 2. dünya savaşı zamanında kalmışsın dostum. 14 saatlik amerika yolculuğunda bırak dua etmeyi, eğlenceden uyumuyorum diyebilirim. 2014'te star wars gemileri beklemiyorsun heralde?

@xportant zaman makinesi hakkında sağda solda bin tane belgesel izledim, sence hava taşımacılığı hakkında bir şeyler duymayı düşünmek ilginç mi gerçekten? İlla uçak mühendisi falan mı olmam gerekiyor? Bana faydalı link verecekseniz verin, yoksa yorum yapmayı biz de biliyoruz.

@xportant bu konular üzerindeki çalışmalarına dair yazılar gönderebilir misin? ben de merak ediyorum.

Bir boeing calisani olarak söylüyorum çok ilkel kalmissin.
Haa muhasebeci falan degilim direk teknik\muhendislik calisaniyim.

ölüm riski dediğiniz alet hala dünyanın en güvenli taşıma aracı.

ayrıca teknik bilgiden yetersizlik ve iç güdülerimiz bize ayaklarımız yere basmaz ise güvensizlik verir ancak yeteri kadar fizik bilgisi ile uçmanın yerde gitmekten çok daha rahat olduğunu anlardınız.

uçağın düşmesi için pek çok şeyin ters gitmesi gerekir. bir araba kaza yaptığında öylesine geçilir gider, bozuk kavşak bile düzeltilmez ama bir uçak kaza yaptığında bazen 20 yıl süren soruşturmalar açılır ve o kazanın bir daha yaşanmaması sağlanır. kaza olasılıkları daha da düşürülür.

hala e5 de tem de arabaya binip ama uçaklar çok tehlikeli rörörö diyorsanız bir daha düşünün derim.

Bir boeing calisani olarak söylüyorum çok masraflı iş o yüzden uğraşmıyoruz;
pilotaj hatası olursa firma
üretim hatası olursa biz
gereken tazminatı ödüyoruz, daha ucuz.
zaten amerika dışında pek bişey tutmuyor.

Haa muhasebeci falan degilim direk ceo'yum

edit:
@basond, alay etmek için yazmadım

"Gün gelecek piste iniş yapan uçağın yolcularının mürettebatı alkışlaması dalga geçilerek anlatılacak"

sürekli uçuşlara giderim hiç alkışlayan görmedim Belki bana denk gelmedi diyelim ama alkışlamayan yolcu sayısı %99 diyebilirim.

Uçağın düşmemesi için uçağa eklenen sistemleri, bakımlarında yapılanları, sırf güvenlik için harcanan paraları bilmediği ve görmediği için insanlar böyle boş konuşabiliyor.

Üretmeye çalıştığı çözümler gerçekten çok komik şeyler (dalga geçmek için demedim). Cahil insanlar şöyle diyor e uçak düşeceği zaman bi paraşüt açılsın düşmesini engellesin, uçağı yapan adam bunuda yapar. He bu kadar kolay ama adamlar sırf ipnelik olsun diye yapmıyorlar. Uçağı mekanik ve yapısal olarak size gösterme fırsatım olsaydı (yüz yüze), bu düşüncelerin ne kadar boş olduğunu görürdünüz. Gökte maruz kaldığı kuvvetlerin sonuçlarına şahit olsaydınız sizde "hımm demek ki evden oturup böyle olsun demekle olmuyor" diyebilirdiniz.

Umarım ileride uçak kazaları tarihe karışır hiç kimse ölmez tek temennimiz bu ama bu şekilde klavye üzerinden yapsanıza demekle olmaz bu işler.

bu arada uçaklardaki emniyet kemerleri yolcuları ani hava değişikliklerinde sarsılmadan ve kafalarını falan bir yere vurmalarını engellemek içindir. hem o kadar çok kaza yapsalar uçaklar bu kadar çok yaşayabilir miydi. hava kuvvetleri bile hala 40-50 yıllık uçaklar kullanıyor modernize ederek, yeni silahlar ekleyerek. ama onları havaya kaldıran kanatları hala aynı.

zaman makinesini kim tartışıyor merak ettim, teknolojiyi geçtim azıcık bile çalışır diyebilinecek bir model, fikir bile yok. şuan ki fizik kuralları ile zaman yolculuğu mümkün değil. ancak bunları kapsayacak ve evreni daha iyi anlayabileceğimiz fizik kurallarını ortaya koyabilirsek belki gerçek bir fikir üzerinde konuşabilir. yani fizik bölümlerinde dünya da verilen böyle bir ders yok, bunun için bir kürsü yok veya bir araştırma enstitüsü veya bir proje de yok.

Şöyle bi haber okumuştum gecen:

webtv.hurriyet.com.tr

abi neyin kafası bu?

milyon beygirlik motorlarla, on kilometre yukarıdan giden bir cihaz düşünce ne yapacaklardı insanları korumak için?

uçak kazalarının ölümcül olmaması için çalışmak kadar aptalca bir uğraş daha yok zaten, adamlar uçak kazaları komple olmasın diye çalışıyorlar. seninki epic fail yani.

Ben bir kere hangi ulaşım yolunun daha güvenilir olduğunu tartışmıyorum. Uçak yolculuğu daha tehlikeli falan dediğim de yok. Boeing'te mühendis olduğunu iddia eden arkadaş daha okuduğu iki cümlelik şeyi bile kavramaktan yoksun olduğu için haybeden osuruyodur zaten orası kesin.

Bir uçak kazasından sonra senelerce sorunun kaynağını araştırmak ve o hataya önlem almak evet uçak kaza riskini minimize edyor. Hava yolu şirketleri de bu konuda elinden geldiğince özverili davranıyor. Ancak uçağınız ve pilotunuz ne kadar kusursuz olursa olsun, asla bir uçağın % 100 düşmeyeceğinin garantisini kimse veremez. Bir uçak enkazında insanın hayatta kalma ihtimali mucizelere bağlı. Tekerleğin henüz icat edilmediği zamanları yaşayan insanoğlu şimdi uzaya insan gönderecek teknolojiye sahip. E bu gibi şeylerin yanında bilimin düşen bir nesnenin içinde kişinin yaşam şartlarını muhafaza altına alacak bir teknoloji geliştirmesi işten bile değil. İlla ki olacak. Bunun aksini iddia eden var mı? Belki 100 yıl içinde, belki 300 yıl içinde. Bunun için ne gibi çalışmalar yapılıyor, ne tür projeler var onu öğrenmek istedim burada. Kalkıp da "Yaa şöyle yapsalar güzel olmaz mı?" falan dediğim yok ki amk. Hele yarım akıllıların yorumuna hiç ihtiyacım yok. Nerede mühendis olursanız olun kardeşim, şeyimde bile değil, bana faydası olmayan kilisenin papazına atliyim.

@cursor kardeşim zaman makinesini ciddi ciddi tartışan bir ton fizikçi ve bilim adamı var da şimdi saydırtma bana çok merak ediyorsan google'da araştır nat geo'nun da bir sürü belgeseli var.

Haklisin kardeş seni adam yerine koyup ciddi cevap veren de kabahat, zaman makineside aslında yapildi ama sakliyolar hepsi amerikanin israilin oyunlari bilim adamları tartisip halki hazirliyor, hatta ölümsüzlüğü de buldular sen öldükten sonrası piyasaya surecekler senin gibi bir uber zekanin karsilarina cikip boyle sorular sormasindan korkuyorlar.

@basond bayat ironilerini kendine sakla canım kardeşim, ben hayatımda okuduğunu sizin kadar anlamayan, konuyu sürekli saptırıp başka yöne çeken daha akıl fukarası bir kitle görmedim. Ben diyorum ki uçak teknolojisiyle ilgili bu tür çalışmalar var m, teoriden öte olmasa bile en azından bir fikir var mı, varsa link gönderir misiniz diyorum. Siz hala "ne zaman makinası amk" sığlığında donanımhaber forumlarına yorum yapar gibi konuşuyorsunuz.

@mountaincat valla aslında zaman makinesi bık bık yaparak forum tarzı konuşan sensin. ben fizikçiyim kardeş, cern'de, fermilab'da, alma'da ve başka yerlerde çalışan bir sürü de eski arkadaşlarım, sınıf arkadaşlarım var. senin dediğin olaylar işin halkın ilgisini çeken popüler olaylardan başka birşey değil. aynı milletin higgs parçacığına, tanrı parçacığı adını takınca tanrının izi aranıyor gibi saçma sapan yakıştırmalar yapması gibi.

zaman yolculuğu fizikte ancak şöyle konuşulur, birisi a fenomenini araştıryordur, eğer bu a fenomeni b kuralı ile etkileşime girer c gerçekliği oluşursa zamanda yolculuk gibi birşey düşünülebilir. derler tabiki popüler bilir bunun zamanda yolculuk kısımını alır aslında o araştırılan birşey falan değil, olay örgüsü doğru çıkarsa ortaya çıkabilecek bir yan ürün ancak zaten şuan biz b kuralının bu durumlara uyamadığını gözlemliyoruz ama belki bizim gözlemleyemediğimiz bir büyüklükte gerçekleşebilir diye olmaz da denemez. bunun gibi pek çok yaklaşım ama ama amaçları zaman yolculuğu değil, ki bu süreçlerin neredeyse hiç birinin ilk safhası bile gözlemlenemedi ve teorik olarak hesaplanamadı. ortaya atılanlar fizikçilerin güzel duygu ve amaçlarından başka birşey değil. bir nötrüno'nun bulunmasına veya higgs parçacığına benzemez bu durum daha uzay-zaman düzlemini-örgüsü veya her ne çıkacaksa sonunda onu kestirmeye çalışıyoruz daha.

hele bir de fizikçi olmayan kişilerin arasında, zamanın göreceliğinden yararlanıp zamanda yolculuk ettiğini iddia edenler veya farklı düzlem veya şartlara ait denklemleri bir birlerine katıp zamanda yolculuğun mümkün olduğunu iddia edenler oluyor, onlara söyleyecek laf bulamıyorum.

gerçekten elinde fiziksel, matematiksel bir şey yok ise popüler bilgin ile orada kal, şöyle böyle diye iddia etme yoksa çok yanılırsın. mesela şimdi lisede herkese merkez kaç kuvveti diye birşey öğretiyorlar, öyle birşey aslında yok :) sadece gereklerini anlatmaktansa eğitim sistemimizin ortaya koyduğu birşey, ha bunun olup olmadığını açıklayacak kadar bile fizik bilgin yoksa, hiç daha fazla konuşma bence.

bu arada bir uçağın savunma için en büyük silahı aerodinamik yapısı ve bununla kazandığı süzülme yeteneğidir. aksine sen insanları uçaktan atmaya kalkarsan, ki uçaktan atmak oldukça tehlikeli bir yöntemdir ve pek çok kez pilotun hayatına mal olur. onları dağıtmak ve bunu yaparken uçağın parçalanmasına neden olmak çok daha fazla kişinin yaralanmasına ve ölmesine neden olacaktır. sonuçta fırlatma sistemleri düşme olayının başında çalıştırılmalıdır. e herkesin senkron olarak fırlayabilmesi için otomatik de olmak zorunda kişilere bırakılırsa bu kadar kişinin uçaktan atlaması ve onların itiş sistemlerinin uçağa yapacağı baskı hepsinin aynı anda ölümü demektir. bir etki tepki kuvveti var sonuçta, o koltuklar arkasında kalan uçağa hiç bir etki de bulunmadan ayrılacak değiller. senkron atış da bu kadar kaotik bir durumda neredeyse imkansız ve herkesi tehlikeye attığın yetmiyormuş gibi bir de uçağı kurtarılamaz hale getirirsin ve düşüşünü hızlandırırsın. çok kişi taşıyan uçaklar için bilinen en iyi savunma, uçağın bütünlüğünün ve aerodinamik yapısının korunmasıdır. ancak bunları koruyabilsen bile bazen yer şartları imkan vermediği için kazalar gerçekleşir.

bunun yanında gerçekleşen kazaların büyük çoğunluğu pilotaj hatasından oluşmaktadır, teknolojik hatalardan değil. onları da engelleyecek elektronik sistemler gün be gün geliştirilmektedir.

Ben maalesef pek katılmıyorum,
Türkiyede arz talebi belirliyor,
yurtdışında da kötü diziler vs var, türk insanına da sabah gelin-kaynana akşam acun ve kutusu sunuluyor maalesef,
türkiyede cnbc-e dizileri tarzı diziler yapılsa sürekli izleyecek çok büyük bir kitle var, yani milyonlarca genç var,
ama yapımcılar da işin kolayına kaçıyor akşam koy bir serdar ortaç, ibrahim, getir ordan yılmaz erdoğan takımını, acun da 2 kutu açtırsın alsın hülyayı jüri yapsın,
İyi işler kesinlikle tutar.

"bence" türkiyedeki dizi izleyicisinin yarısı harbiden de gerizekalı. alınmayın ama bu senaryo bu oyunculuk izletiyorsa kendini ben bilmem. yabancı kanalları takip eder dururum. beni şaşırtacak ters köşeye düşürtecek dizidir benim sevdiğim.

bir de mesela komiktir, yabancı kanallarda diziler vs bütçeleri olsun standartları olsun yüksek. bizde ise standartlaşan konular var. hayat derdi çoksa insanlar zengine özeniyorsa çek zenginin acı çeken soyunu, dramını, çek ingilizin amerikanın dizisinin aynısını senaryoyu değiştirip. bu tarz yani.

bir de son birkaç sene haricinde izlediğim tüm dizilerde format/seslendirme ve çekim kalitesi berbattı. son senelerde cidden görüntü yönetmenleri aştı kameralar güzelleşti. zamanla oluşur ama hikaye bizde oturmaz. behzat ç vs çok severdim mesela, bir kadın bir erkek fikri orjinal değildi baya yaratıcı eklemelerle götürdüler ama severdim. çemberimde gül oya başarılıydı. gene arada var ama yabancılardaki diziler (onlardaki top diziler daha doğrusu) çok önde. bir dizi düşün karakterin öldüğünü sonradan anlıyorsun. hatta ama tüm parçaları verilmiş sen birleştirememişsin. öyle saklamışlar içine. bu var bir yanda bir yanda arka sıradakiler pis yedili şu bu. bilmiyorum ben sevemiyorum.

bizde bir de gözlemlediğim şu var. hikayeden ziyade tiplemeler var. heisenberge özenir misin? belki ama taklit etmezsin. bizde ise bir kişisel gelişim bozukluğu mudur anlamadığım olay. gaffur çıkar herkes gaffurun konuşmasını alır. lisede ilköğretimde burhan taklidi yapan adamlarla doludur. bizde karakter tutarsa birşey tutar. tipi güzelse tutar. hikaye falan önemli değildir izleyici için. bu yüzden de kriter hikayeden ziyade tiplemeler olur. böyle olunca sendeki bendeki kalite kriteri burda oluşmaz, reytinglere bakılıp karar verilince sonuç bu olur.

not:gülse birselin avrupa yakasının ilk sezonları vs gayet eğlenceliydi mesela. ama her dizinin bir ömrü var. breaking bad devam eder miydi. prison break devam eder miydi? ederdi. ama gaffurdu burhandı şuydu buydu uzadı da uzadı. sakız gibi oldu. e sonuç?

demem odur ki bizde yapımcıların da bir sömürme huyu var. hikaye bitince bitmez. izleyici bitince biter. çok dizi izlerim özellikle görüntü ve çekim açısından irdeleyerek izlerim. cinematiclere saygım sonsuzdur. uzun tek parça sahnelere kameraları ordan oraya kaydıran adamlara saygım sonsuz. ama bizde dizi en az 30 yıl biraz iyileşir ama yetişmez.

edit: ya aslında saatlerce konuşurum çok dertliyim bu konuda. ama şimdilik bu kadar. sinirlenmiycem diyorum gene bak...

Prodüksiyon tarzı ve konseptle alakalı bir durum. Amerikadaki diziler sinema filmi mantığında yazılır, çekilir ve kurgulanır. Mesela bir sezon yaklaşık 10 bölüm ve 55 dakika ise, 550 dakikalık senaryo yazılır, 10 bölüm peş peşe ara vermeden çekilir ve kurgusu yapılır, daha sonra peş peşe yayına verilir. Yani toplam 1 senede sadece 55 dakika'dan 10 bölümlük prodüksiyon çalışması yapılır. Bu da işin daha kaliteli ve özverili çıkmasına sebep oluyor haliyle.

Türkiyede ise her hafta 100 dakikalık senaryo yazılır, ucu ucuna çekimler yapılmaya çalışır (set işçileri günde yaklaşık 20 saat çalışır, 4 saat uyur) montaj da yayına yetiştirilmek için alalacele yapılır. İşçilik siktiri boktan olunca ortaya çıkan sonuç da öyle oluyor haliyle. Dizileri dikkatli izleyin hem senaryo matematiği, hem çekim tarzı, hem de kurgusu birbirinin kopyasıdır. Zaman kısıtlı olduğundan yaratıcı bir dil kullanmak mümkün değildir, ezbere çalışmak zorundasın.

Sahne genel planla açılır, karakterlerin yakın planları, amorsları, detay varsa detay çekimi, kestiiik...

mesela kurtlar vadisi.

bitmişti, sonra ne oldu baktık ki aa bitmemiş. altın yumurtlayan tavuk hesabı..

malzeme belli.

kayıp vardı en son mesela, yayından kalktı.

bizim milletin götü geniş.

bizde bi üşengeçlik bi yaratıcı olamama var.Hep roman uyarlıyoruz.Bir de iyi bir şey yapsan emeğin boşa gideceğini biliyorsun.

Ya adamların her tarafı yaratıcı olsa ne olur kardeşim sana bir haftada 100 sayfalık script hazırla desem naparsın?

kardeşim ne üşengeçliğinden bahsediyorsun türk dizi sektöründe çalışanlar dünyanın en ağır işçiliğini yapan adamlar. Her gün 20 saat çalışır, dört saat uyku uyurlar anca.

100 sayfalık bir script ayda 400, 8 ayda 3200 sayfa eder. Sana gününün nasıl gectigini yazıya dök desem 10 dakikada mı daha iyi yazarsın; yoksa 1 saatte mi?

kaliteyi çalışma saatleri ve ayrılan zaman belirliyor işte bak yukarıda anlattık oku. yaratıcılık başka şey, tembellik başka şey.

toplumun kültürü,yapısı ile alakalı bir durum. şimdi siz sopranos gibi dizi yapacagım derseniz bu tr'de tutmaz,çünkü bizim bildiğimiz ve gördüğümüz mafyalar ile italyan-amerikan kökenli mafya arasında bir benzerlik yok. he sen bunu yaparsın ama izleyici de sana böyle mafya mı var lan tr'de diye laf söyler. bilim kurgu-fantastik dizilere hiç girmiyorum bile.

tv'de izlediğiniz her şey iki faktör arasında dengelenir.

biri olduğunuz ve sevdiğiniz şey, öteki olmanız istenen ve sevdirilmeye çalışılan şeydir. biraz olduğumuz şey bu diyebiliriz. kaliteli insanlar değiliz. gelişmiş zevklerimiz falan yok. internet olmasa pek çoğumuz ne bileyim çok bilinen bir lost dizisinden bile haberdar olmayabilirdik. seçici falan değiliz. çok fazla sosyal ya da çok fazla hobisi olan insanlar da değiliz. mecburiyetten izliyoruz tv'yi genelde. yapacak birşey yok çünkü. öyle olunca yapımcılar bizi tv'ye çekmek için pek de çırpınmıyorlar. aynı şeyler dönüp dönüp önümüze konuyorsa sebebi biraz da budur.

çin devleti ihracatı arttırmak adına destekte bulunuyordu galiba öyle okumustum donanımhaberde

ürünün kendi fiyatı üzerine de giydirilmiş olabiliyor kargo bedeli. yani siz 5.5tl öderken kargo masrafını da ödüyorsunuz gibi düşünün.

abi 0,99 dolarlık (2 lira yani) dandik telefon jelatini de firi şipikle geliyor. 2 liranın nesine yedirecek masrafı. kargoyla falan değil, adi postayla geliyor, getirince de posta kutusuna sığan bir şeyse kutuya atıp gidiyorlar. ama türkiye'de şehir içinde bile ptt'nin adi posta masrafı 60-70 kuruş falan. taaa çin'den adi posta ile 2 liralık ürün nasıl geliyor yav. bi de satıcının bundan para kazanıyor olması lazım, hayrına satmıyor ya.

biz hiçbir şeyi bedava yapamayız.

@kibritsuyu
doğru söylüyorsunuz, sadece ihtimal olarak söylemiştim.
yani devlet desteğinin ve ebaye dayalı anlaşmaların yanı sıra, fiyat giydirilmiş de olabilir demek istemiştim.

Güneş sistemleri tabiri yanlış olmuş. Ama evet kendi galaksimizin gezegenleri , yıldızları veya yıldız kümeleri.Diğer galaksileri çıplak gözle göremeyiz.

Andromeda hariç de @Godless:) kuzey yarımküreden çıplak gözle andromeda galaksisi görünüyor.

@godless neden yanlis? samanyolunda sadece bizim gunes mi var? iyice kafam karisti

Bizim güneş de sıradan bir yıldızdır. Güneş gibi milyarlarca yıldız var. Ama hepsinin etrafında gezegenler yok. Yani güneş sistemi tabiri gezegenleri de kapsadığı için yanlış dedim. Bu arada üstteki arkadaş haklı. Andromeda bize en yakın galaksi olduğundan görünüyor .

www.google.com

detaylı, hem de çok detaylı bilgi için.

bu arada, sen astronomi biliminin en temel bilgisini sormak için gerçekten "nasa'da çalışan bir astronot" mu arıyorsun, bu kötü bir şakadan mı ibaret?

yildizlar genelde bizimki gibi tek sistemde olmuyor bi de... cift yildiz yorungede olunca gunes sistemi bizimki gibi olamiyor.

Inceleme icin tesekkurler benim de aklimda var almak bu yaziniz iyi oldu

Daha ucuzunu nasıl buldunuz ve su tahliyesi var mı?

@we miss freddie mercury rica ederim.

@anarche arçelik bayilerini biraz dolaşınca oldu. su tahliye hortumu veriyorlar (yaklaşık bir metre). bağlamak opsiyonel.

750 - 1.000 TL düşünebilirsin.

çok değişken bir şey bu kasko poliçe fiyatı.

araç tipi, yaşı.
sürücü tipi, yaşı.
ehliyet yaşı, yaşanılan il.

daha uzar gider bu liste.

Arabasına göre değişir maalesef. Alacağın marka, model, tahmini yaşı, senin yaşın, işin hepsi etkiler. O yüzden yüksek yaz düşük gelirse bahtına. 2bin olarak hesapla derim.

1000 Tl'den aşağı olmaz.

selam,

40 bin TL'lik sıfır araç için bana çıkan kasko bedeli 872 TL. er kişiyim, 10 yıllık ehliyetim var. Ancak iyi araştırmak lazım, her firma ayrı telden çalıyor.

53.000 tl değerinde sıfır araç için kasko tutarı 1600 tl çıktı. şirket adına kayıtlı ankara plakalı araçtır.

çok değişkendir.

örnek 42bin tlye satılan clk200-2004model aracın kaskosu için 4900 TL istiyorlar.

yasin 27 den azsa ve ilk arabansa 1500 civari cikar.

ama makul deger 800 ile 1200 arasi

sıfır araca 86 doğumlu biri olarak 1100 tl verdim, axa sigortaya.

valla bize okulda netsis gösteriyorlar. muhasebeden tut üretim, stok her bir şey var. ama sanırsam netsis yaygın kullanılan bir program ve bilenlere öncelik tanınıyor diyorlar.

eta ve logo vardı bi zamanlar. hala kullanılıyor mu bilgim yok.

Çalıştığımız firmalardan bazıları Luca kullanıyor. Yaygın olan netsistir. Fakat ön muhasebe ve genel muhasebe programları ayrı olabiliyor.

muhasebe bürolarında eta, netsis, logo-lks, zirve yaygın olarak kullanılıyor. şu dönem zirve en yaygınlarından gibi.

sanırım şehirden şehire değişiyor. biz ankara'da muhasebe bürosu olarak zirve kullanıyoruz. çevremdeki büroların çoğu da bunu kullanıyor. bunu kullanmayan da ya mikrokom gms.net kullanıyor, ya luca kullanıyor. netsis'i muhasebe bürosunda kullanan hiç duymadım. firma bünyesinde kullanıyorlar daha çok.

eta, logo-lks falan da eskiden, dos zamanlarında kullanılırdı.

ön muhasebe eta genel muhasebe luca kullanıyo bizde

virtuöz diyorsun notayı gördüğü an oturur lak diye çalar. ekstra çalışmalar acelite, ince nüanslar vs için uğraşır.

nedensizce +1

virtüöz dediğin adam notayı görmeden duyduğunu çalabilen bir adam.

Konservatuar'dan bir piyano profesörü tanıyorum, ki kendisi en genç profesör, mezuniyetinden okul birincisi, en gelecek vaat eden gibi sıfatlara da sahip; bir konserden önce haldır huldur çalışıyor. Bir hafta zaten kapanıyor. En ufak şey konsantrasyonunu bozuyor, telefonlarını kapatıyor. Yalnız konser sırasında çalacağı piyanoya ilk kez o gün oturuyor oluyor, ilgili piyanoda daha öncesinde ya bir kez prova yapma fırsatı buluyor ya hiç bulamıyor. Genelde de alet değiştirmek de zor bir şeymiş. Her müzik aleti birbirinin aynısı değilmiş; "Aynı araba değiştirmek gibi, ilk başta ayağının arabaya alışması gerek" diyor. Dolayısı ile prova yapma fırsatı olmaz ise gergin oluyormuş konserin başından eli alışana kadar. Ama ne kadar sürede alışıyor, bilmiyorum. Bu kişi için de virtüöz sıfatını kullanıyor insanlar.
Genelde bilmedikleri şeyi lak diye çalarlar ama kendilerine göre mükemmel çalamazlar. Onu mükemmelleştirmek için bayağı bir uğraşırlar. Gerçi, ben cahilim, mükemmel ile mükemmel olmayan arasındaki farkı pek anlamıyorum. Bana iki ses aynı geliyor, o "Yok, şu tuşa hafif basarken şu notaya ağırlık verdi, olmadı" falan diyor. Bunların hepsini de yorum farkı olarak nitelendiriyor. Yorumu mükemmel yapan şeyi ben algılayamıyorum.
Bu soruyu ve başka sorunuz varsa ona sorabilirim.

şu anda senden öğrendim böyle bir şey olduğunu. yanlış mı yıkıyoduk yıllardır lan acaba.

Tülermesin diye.

(bkz: tülermek)

Baskılı olan şeyleri genelde ters yıkarlar yıpranmayı aza indirmek için. Kazaklara yapıldığını duymadım hiç.

İki şeyden dolayı:
İlki kazağın asıl kirlenen kısmı iç kısmı, sonuçta oraya terliyorsun, vb. İç kısım yüzeyini dışarı çıkararak oranın yıkama sırasında daha fazla aktif olması sağlanır.
Diğeri de yıpranmasını engelleme. Yıpranma bir yıkamada olmaz, uzun süre giydiğin bir kazağı sürekli düz yıkarsan dış kısmı daha fazla aşınır, tülerir, yıpranır. İnsanlar da giysinin daha uzun süre giysinin giyilebilir olmasını sağlamak için ve içi nasıl olsa görünmüyor diye iç kısmını yıkarken dışarı çıkarır.
Özellikle pantolonlar ters yıkanır, bu da ilk nedenden dolayıdır.

sadece kazaklar değil genelde çamaşırlar tersten yıkanır.deterjan izi kalmasın, sürtünmeden dolayı iz falan olmasın,renkleri solmasın diye.

pantolonlar da tersten yıkanır.

yazılanlara ek olarak eski makinalarla şimdikiler bir değil; eskiden sadece el yıkama yapılan bazı şeyleri artık makinaya atabiliyoruz mesela.

renk verecek çamaşır varsa aralarında dışına değil içine versin madem diye olabilir.

pamuklanma, tülerme gibi şeyler olursa iç kısmına olsun, dıştan olup da kötü görünmesin diye. ama çok şart değildir.

üniversite 1 dimi?

evet. makine mühendisliğine giriş dersinde basit bir maikne yapmalarını istemişler. ne olabilir sizce?

eğik düzlem !?

youtu.be

basit makine deyince eğik düzlem değil yahu. güldüm. :D

başka neler olabilir sevgili sözlükçüler?

bir tane dc motor alıp ucuna da bir tane parmağımsı bi şey monte edip bilgisayar klavesi için "refresh"leyici yapabilirsiniz :) periyodik olarak f5 tuşuna basıp duracak.
hiç anlamam makine işinden filan çok belli oldu di mi?

yok yahu. ilginiz yeter. :)

makinanın işe yaraması önemli değil zaten. maksat motor çalışsın, sistem hatasız işlesin.

bir kolu çevirerek hareketi,ışık kaynağını yakmada kullanın. ya da rezistans veya direnç ile suyu ısıtmak.

izmir caddesi, amerikan pasajı, tercihen alt kat.

çok sırıtır.

çocuklar için tasarlanmış sanki.

hehe çok sevimliymiş. bence insanlar takacaksa böyle saatler taksın. kendine ait bi ipucu veren, karakterinle uyum sağlayan, farklılık katan. ne o öyle standart herkeste aynı saatler var. ben seni destekliyorum.

Düşüncesi bile kötü, bi 10 yıl önce falan olabilirmiş ama.

blog.perpetuelle.com
şunları bul al diycem de çok tuzlular
ebayi eşele güzel uygun bişiler çıkar
bu saat çok küçük, erkeksen çok sırıtır.

www.amazon.com

www.amazon.com

çok tatlıymış. ben takardım şahsen. erkek olsam da takardım spor giyerken filan.

geri kalan kiyafetinle, karakterinle alakali. hayatinda herkes senin star wars fani oldugunu biliyorsa, renkli bir kisiligin varsa, kiyafetlerin sporsa neden olmasin?

Tamamen senin ruh haline bağlı bir şey de senin koluna olacak mı ? Bunu düşünmen gerekir bence :)

bence takmalısın.

bu saatle iş görüşmesine gelsen "yarın gel başla" derim, o derece.

adamlar chevrolet türkiyeden çekilirken ellerinde ki stoğu bitiriyor. bence doğru söylüyorlar.

doğru da, yedek parça işi ne olacak? o arabalar f/p'de bu kadar kötü olmasaydı marka bütün avrupa'dan çekilir miydi sence?

pazardan cekilen bir arabayi almak istiyorsun, elinden cikartirken cok zorlanicaksin diye dusunuyorum.

bursa neskarda vardı sanırım birtane. yarın şansını dene.

Ama uyarmışlar ben tekrar uyarayım. Pazardan çekilen her marka gibi zarar ettireceğini düşünüyorum. Rover,Saab vs.

böyle alimunyum gibi hafif kalıncana bişeyler oluyor duvarla kalorifer petekleri arasına konulabilir.

tamamen amatörce bi cevap yanlız :D

perdeyi kalroiferin gerisine geçir. asdasdasd bunu garanti biliyorsundur da sanmıyorum hocam bunun için çok işe yarar taktik olduğunu. mantolama öneririm. :)

peteği yan yatır.

petege fan tak. isiyi yaysin.

genetiğin o seviyeye gelmesi için bi sebep? kafası kuş, altı köpek bi yaratıkla napcaz?

not: evet çok ciddiye aldım, genetikçiyim hacı

Müfettiş gadget'i yaptığımızda bunları da yaparız. Sanırsam hiçbir zaman.

e zaten insan dna'sı büyük oranda çözüldü insanı çözen köpeği kuşu hayli hayli çözer yani aslında kodlama açısından o aşamadayız ama ne gerek var? +1

bu kodu çözmek için dirsek çürütenler fantezi için değil organ hasarı oluşturan hastalıkların tedavisi için uğraşıyor.

Bir insana "kuş beyinli" demeden önce, insanın önce bir kendisine bakıp, mesela Türkçe dilbilgisini doğru kullanıp kullanmadığını kontrol etmesi çok hayırlı bir davranıştır. Zira sonra " Daha bağlaç meselesini anlayamamış adam gelmiş zeka öğretiyor" gibi bir çıkarım yaparlar, üzülürsünüz.

Soruya dönersek, bu işler oldukça maliyetlidir, sırf zevk olsun diye garip garip canlılar yaratmaya başlamaz sanıyorum kimse. Tabii bir de işin etik boyutu vs var.

neden gelsin hacı? gelmesin bi zahmet. şu anda yapılanlar yeterince korkutucu zaten, bi de bu olmasın. hiç gerek yok böyle ucubelere.

genetikle uğraşmaya gere yok. Doğal mutasyon, adaptasyon ve doğal seçi ile bu gibi hayvanlar kendiliğinden de ortaya çıkabilir.
Arkana yaslan ve doğanın keyfini çıkar.
Gerçi ömrün yetmeyecektir, ama bilmek bile kafi...

hocam photoshop bu seviyeye gelmis diye sevinmek lazimdir belki.

genetik o seviyede diye biliyorum ben. gene printer yapıldı bile.

ama böyle aptalca şeyler yapmak için sebep yok.

ne tür fonksiyon?

doldurulmuyor mu? kumunu alıp kendin doldur daha ekonomik olmaz mı?

var da sürekli doldurunca zaten bozuluyor.

aile olunca işler öyle olmuyor.
her evde oturamıyorsun ihtiyaçların değişiyor sorumlulukların değişiyor.
Çoluk çocuk olunca dahada farklı tabi,

Bugün ev tuttuk daha merterde 2+1 ev kirası 1400 tl faturalar falan eline pek bir şey kalmaz maaşdan.

Ha evde öyle süper lüks falan değil merteri de bilen bilir.

Evler/hayat, alışveriş pahalı dostum.

Aynen katılıyorum akatreil'e ve başlıktaki sorunun cevabını bende merak ediyorum.

Edit: 76bin nüfuslı ilçede karı,koca,ufak çocuk + ankara'da üni. okuyan ben = öğretmen babanın maaşı.

Bana göre şu anda az para değil (İzmir şartlarında ve kendi harcamalarıma baktığımda), tabi @basond'un dediği gibi aile olunca belki harcamalar artar ama sonuçta buradaki kaç kişi ben eşimi çalıştırmam evde otursun der ki?? Ya da kaç kişi eşinden gelecek paraya güvenerek hayatını hiç çalışmadan devam ettirebilir ki??

basond + 1.

herkesi tek başına yaşayan / bekar düşünmemek lazım.

Ben öğrenciyim. En ucuz yemeği yiyip ev kirasını paylaşıyorum. bakacak sorumluluğunu alacak kimsem yok. 1300-1400 lira geliyo (ev kirası faturalar dahil) ucu ucuna yetiriyorum. 2600 e hem ev hem çoluk hem çocuk aç kalırsınız.

mesele yasam standarti...

ben yemek istedigim bir seyi istedigim zaman yiyebileceksem...arkadasima esime dostuma bir seyler ismarlayabilecek..istedigim giysiyi alabileceksem 2.600 da yeter..bazen 4.000 de yetmez...

mesele burda su ki kiyafetin m.dutti mi ck mi lcw mi olacak...
eger ben lcw mutlu olurum diyorsan 2.600 az degil..ama ck diyorsan 4.000 az

Kira+aidat ya da yakıt+faturalar hiç de küçümsenecek kalemler değil. Ev-aile sorumluluğu, ani çıkabilecek masraflar için bir kenara para ayırma gerekliliği, sosyal hayat, kültür harcamaları derken alıp başını gidiyor. Büyükşehirlerde daha da zor. Bir de rahat harcamaya alışmışsa kişi, bir türlü denkleştiremiyor. Normal yani.

istanbul'da tek yaşıyorum. dediğinden çok daha fazlası yetmiyor, gelirin ne kadarsa giderin de ona paralel oluyor. 6-7 sene önce 2000 tl ile yaşadığımı biliyorum, o zamanki hayat şartlarımı değiştirmesem şimdi milyoner olmuştum ama olmuyor öyle.

açlık sınırı?
yoksulluk sınırı?

sanırım biraz mentalite farklılığı. sizdeki genel kanı ne kadar para kazanırsan harcamaların o doğrultuda şekillenir. istanbulda okuyorum ben de, ev arkadaşlarım vardı, söylediğiniz düşüncedeydi. çocuklara versen aylık 500 lira, bi şekilde yaşarlardı. 2000 lira ver öğrenciyken yine 1 ay sonra sıfırı görürlerdi. ama ben memur aileden gelmem yüzünden mi bilmiyorum 500 lirayla da yaşasam 2000 lirayla da yaşasam hep bi kenara para atma hissiyatındayım ve becerebiliyorum da bunu. yaşamsal olarak çok da düşürmüyorum kendimi. "dışarda yemez evde yerim" bu olay beni götürür herhalde.

ben de böyle düşünüyordum, 3000-4000 lira yeterli para gibi geliyordu. sonra bir süre 2-3 tane avrupa ülkesinde yaşama fırsatı buldum. almanya, belçika gibi. oralarda, aynı işi yapan adamın istanbul'da 3000-4000 liraya "rahat" dediğimiz şekilde yaşanacak hayatın 2-3 kat daha kalitelisini yaşadığını gördüm. o saatten sonra bana da az gelmeye başladı. bir yerlerde aynı emeğe kat be kat daha iyi yaşayanlar var çünkü.

ayrıca 2600 tek başına yaşayan birisine nasıl yeter ki rahat yaşamaya? istanbul'un az merkezi yerlerinde ahırdan bozma 1+1'lere bile 1000 liradan aşağı kira istemiyorlar. faturaları falan da katarsan maaşın yarısından fazlası ev masraflarına gidiyor. e merkezi bir yerde oturmazsan da günün 3 saatten fazlası yollarda geçiyor. 2600 tl'ye geçinilmez demiyorum, bir şekilde yaşarsın ama pek de dediğin gibi rahat yaşanmıyor işte.

Yaşadığın şehre göre de değişir

özelde 4bin lira çok bi para değil
iş garantin yok, mesai saatin çok. yıpranıyorsun. bu da harcamalarına yansıyor.
memurlar için 2.5 iyi bir para zaten çoğu memur hiç birşey yapmıyor mesain belli, tatilin belli. Misal 3 ay önceden yer ayırtsan gidebileceğini bilirsin bi yere özelde ne olacağı belli olmaz.
ben de memur aileden geliyorum tutumlu biriyim, uçmuyorum yani ama ev geçindiriyorsan hele çocuk varsa büyükşehirde 4bin lira çok da bi para değil emin ol. çocuk küçük olsa bakıcıya ayda en az 700 lira veriyorsun büyük olsa servise, yemeğe yine aynı parayı veriyorsun :)

onlar çıtayı yüksek tutuyor hacı. türkiyenin istanbuldan ibaret sanılması olayı bi nevi. takma bence bunları.

bak bizim şirketin 170 küsür personeli var. hepsi de asgari ücretli. genelde bekar genç tipler almaya çalışıyoruz ama en az %20 evli barklı personelimiz var.
3000-4000 tl maaş az diyen arkadaşlar hiç sanayi personeli görmemiş ya da hiç caddelerden sapmamış.
www.radikal.com.tr bu insanlar da yaşıyor.

dün bunu düşünüyordum da bence türkiyede sınır 4000-5000 arasıdır
4000 liranın altında kazanan (ben de bu gruptayım) az kazanıyoruz.

@yons, asgari ücret kazanıyor olsam ona göre yaşardım, geçinirdim ama bu "hayatta kalmak" olurdu sadece. şimdi de tüm paramı harcamıyorum bu memur çocuklarında fabrika çıkışı böyledir zaten
sizin işyerini bilmem de babamın işyerinde onlarca asgari ücretli genç çalışıyor bir kısmının cebinde 2-3bin liralık cep telefonu var- nasıl başarıyorlar: aileleri zamanında gelmiş yerleşmiş tarlalara imar girmiş, daire düşmüş kira alıyorlar vb. gelirleri var. evli ama anne-babayla birlikte oturuyorlar ya da kredi yiyorlar ha bire sonunda icralık oluyorlar.
diğer bi kısım ise 5'te işten çıkınca gidip başka işte çalışıyor, oradan çıkıyor gece apartmanın çöpünü topluyor haftasonu yıkıyor süpürüyor, sitelerle anlaşmış vs.
babam amir olduğu için hemen hepsinin durumlarını ayrıntılı biliyor, asgari ücretle geçim çok öyle kolay birşey değil.

@yons
300 tl aylıkla geçindiğim dönemler oldu.
Maaşın ne kadarsa o kadarlık yaşarsın.
Babam emekli öğretmendir. Varlık yokluk nedir bilir çoğu insan.
Fakir ama zengin görünen, pahalı bir ülkede yaşıyoruz malum.

aynen panpa. babam da diyor hep "6-7 bin lira zar zor yetecek iki çocuk olunca." diye. lisedeyken 250 kayme alıyordum, en az 80-100 lira kenara atıyordum. ama nasıl atıyordum, herkes "ay şurada 1,5 iskender çakayım işte evde uğraşmayayım." derken ben ya gidip midemi doldursun diye 1 simit alıyordum ya da su alıp eve gidiyordum. yani öyle harca harca artanı at şeklinde değildi. para biriktirme de bir harcama kadar önemliydi benim için. en büyük harcamam oydu hatta neredeyse. en önemlisi.

ha bunları biriktirip en kral davul aksesuarlarını, pedalları, logitech gaming çevre birimleri alırdım. bir şey değişmezdi yani. :) şu anda da bunlara bir de elektronik eklenmiş durumda son 1-2 yıldır.

en güzeli ya tek yaşamak, ya da anlayışlı bir sevgili/eş ile uzun bir süre çocuksuz yaşamak. benim hayat standartlarıma ve anlayışlarıma göre tabi.

ankara'da iyi para.

mobil şebeke çözümleri elbette.

çalıştığın yere biraz ayıp olur. en azından bir-iki gün önceden söyleseydin iyiydi.

ama ayrılman işleri aksatacak kadar önemli bir pozisyon değilse, veya umursamıyorsan, senin için iyi olur.

durduğun kabahat

Şefin anlayışla karşılayabilir ama üstü olan biri varsa ihbar süren dolana kadar çalışmak zorundasın diyebilir hatta der bence. Ne kadar zamandır orada çalışıyorsun?

salı günü aynısını ben de yaptım. haftaya sınavlar başlayacak böyle yürümez bu kervan diye bıraktım işi. hala ders çalışmaya başlayamadım ama yüzüm gülmeye kafam rahat etmeye başladı en azından. durma bırak gitsin.

1 hafta izin isteseniz vermezler mi? sonrasında tekrar değerlendirirsiniz durumunuzu.

üniversitede uzatmalı senemde finallerden önce 2 ders için tam 2 ay işyerinden izin almıştım. Ya o izini alacaktım ya da okul bitmeyecekti. Önceliğin okulu bitirmekse ve işverenin izin veriyorsa hemen git ders çalışmaya başla. Okurken çalışmak çok zordur.